19 Haziran 2015 Cuma

Ermeniler tarafından yapılan Türk, Kürt Soykırımı ve Tarihi Gerçekler

Türk, Kürt (Osmanlı/1912-1923) Müslüman’lara Karşı Mezalim; Vahşet, Kalleşlik, İhanet, Cinayet, Kıyım, Sürgün ve Soykırım Suçlusu Taşnak ve Hınçak partizanı Ermenilerdir…
Derleme: Mustafa Nevruz SINACI
Sözde Ermeni soykırımının 100. Yıl dönümü (24 Nisan 2015) vesilesiyle, aç, yoksul ve sadakaya muhtaç Ermenistan’ın Türkiye’yi hedef alan ve şerefli Türk milletini, haksız yere aşağılayıcı söylemlerini yoğunlaştırdığı görüldü. Özellikle, başta Papa olmak üzere, bazı iç ve dış (yabancı) devlet adamlarının bu konudaki söz ve tavırları da Ermenistan’ı, bu dayanaksız, asılsız ve mesnetsiz saldırgan politikalarında şımarttı, yüreklendirdi.
Tarihi gerçekleri saptıran ve hukukun üstünlüğü ilkesini hiçe sayan bu fiil, eylem ve söylemler karşısında devletimizi temsil edenlerin ve siyasetçilerin gösterdikleri tepkiler çoğu zaman yersiz, yetersiz, etkisiz ve anlamsız kaldı. Örneğin Avrupa Parlamentosunun (AP) son kararında görüldüğü gibi, adeta Türkiye’nin o tarihe dair uydurulan yalan, palavra ve menfur iddiaların, sanki gerçekmiş gibi sorumluluk yüklenerek,  bu sözde sorumluluğu kabul etmeye eğilimli olduğu biçiminde lanse edilmekte ve yorumlanmaktadır.
Oysa Mustafa Kemal ATATÜRK, Büyük Nutuk’ta Ermenilerin Müslümanlara karşı uyguladığı zulüm, işkence, imha ve yok etme politikasını şöyle anlatmaktadır: “Ermeni kıt'ali konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildir. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cesaret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta hain ve insafsız bir şekilde öldürme, toplu katliam ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Ermeniler, …binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdir. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdir. Müslümanlar yalnızca aile efradı, can, mal ve namuslarını korumak için karşı koymuş, meşru müdafaada bulunmuş ve kendilerini savunmuşlardı."
            Tarihi gerçekler böyle iken; 1. Dünya Savaşındaki insanlık düşmanı hain ve işbirlikçi Emperyalistlerin propaganda belgelerinden etkilenip, bazı yabancıların o tarihlerde Osmanlıya düzen kurup, ihanet, alçaklık, kalleşlik ve nankörlükle Türklere yapılan zulmü görmezlikten gelip, Türkiye Cumhuriyetini hedef tahtası haline getirmeye çalışmalarını şiddetle kınıyor ve reddediyorum. Bu ihanet, alçaklık ve şeamet dünya durdukça Türk Milletine okutulmalı, genç nesillere ısrarla öğretilmeli ve gelecek nesillerin düşmanlarını bellemesi sağlanmalıdır.
            Kaldı ki, Türk Milletini haksız/hukuksuz, belgesiz, dayanaksız, yalan yere, riyakârca ve müfterice soykırım yapmakla suçlayanlar uluslararası hukuk, adalet ahlâkı, bilim ve bilinç kavramını da açıkça ve alçakça ihlal etmektedirler. Birleşmiş Milletlerin 9 Aralık 1948 tarihli “Soykırımla Mücadele Sözleşmesi” hangi olayın soykırım olarak tanımlanabileceği yetkisini sadece o olayın cereyan ettiği ülkenin ilgili mahkemesine veya yetkili kılınmış bir uluslararası mahkemeye vermektedir. En son Malta Mahkemeleri kararları hariç, ortada görülen bir dava veya usul ve hukuka uygun olarak açılma hazırlığı yapılan bir dava yoktur. Olayın objektif ve tarafsız kişiliğe sahip, saygın tarihçilerce çözülmesi tezi de karşılık bulamamaktadır.
            Bu anlamda, başta Osmanlı’yı haklı bulan ve bütün tutukluları beraat ettiren İngiliz Malta Mahkemeleri olmak üzere, başkaca görülen bütün davalar; Ortada Türkler tarafından yapılmış bir soykırım olmadığı” hüküm ve kanaatindedirler. Kaldı ki, Trabzon’dan Silifke’ye kadar uzanan hatta bir-kaç bin Müslüman toplu mezarı bulunmasına rağmen, şu ana kadar bir tane dahi Ermeni toplu mezarına rastlanmamıştır. (Prof. Dr. Ata Atun-KKTC/Mustafa Nevruz Sınacı, Küresel Almanak)   
            Bugün Ermenistan’ın beklentileri doğrultusunda Türklerin soykırım yaptığını iddia eden parlamentolar, uluslararası kuruluşlar ve siyasetçiler sözleşmenin bu hükmünü yok sayarak kendilerini mahkeme yerine koymak gafletine düşmektedirler.
            Bunlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Perinçek davasında soykırım iddiasının tartışmalı bir konu olduğu hükmüne vardığını da unutturmak ve Amerika'daki 69 ünlü tarihçinin 1985 tarihinde yaptıkları açıklamada Ermenilerin soykırım iddialarını kabul etmediklerini de gözden kaçırmak istemektedirler.
            Türkiye karşıtı iftira kampanyaları ve asılsız propagandaların etkisi altına girenler:, Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı yıllarında yüz binlerce masum, silâhsız, savunmasız ve korumasız Türk’ü kalleşçe öldürdüğünü görmezlikten gelmekte, gene Ermenilerin 26 Şubat 1992 tarihinde gerçekleştirdikleri Hocalı Katliamında 106 kadın ve 83 çocuk olmak üzere toplam: 613 Azeri soydaşımızı katlederek soykırım yaptıklarını unutturmaya çalışmaktadırlar. Ayrıca, Ermenistan’ın Yukarı Karabağ ve civarında yaşayan yaklaşık bir milyon Azeri’yi ev, yuva ve yurtlarında kopararak tehcire neden olduklarını, Azeri topraklarının % 20’sini işgal ettiklerini göz ardı etmektedirler.
            40’tan fazla Türk Büyükelçisi ve diplomatını katleden Ermeni ASALA terör örgütü anısına Erivan’da Yerablur Askeri Mezarlığında anıt dikerek bu terör örgütüne açıkça sahip çıkan, suçunu ikrar, itiraf ve iktisap eden Ermenistan, “hesap sorması değil, hesap vermesi” gereken, mâşeri vicdanlarda mahkûm, aklen ve evrensel hukuka nazaran mahpus bir ülkedir.
            Fitne, fücur, iftira ve sanal propaganda kampanyaları ile tarihten bugünün siyasi hesapları, haksız gasp, hileyle iktisap (Tanıma, Tazminat, Toprak), alenen yolsuzluk ve hırsızlık için malzeme çıkartmaya çalışmak yanlıştır. Yapılması gereken: Tarihi; namuslu, dürüst, onurlu ve sorumlu tarihçilere bırakmaktır. Bu istikamette Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınan “ortak tarih komisyonu kurulması” önerisini kabule yanaşmayan Ermenistan, bu çözümü de küstahça engellemiş bulunmaktadır.
            Şu hale nazaran: Ermenistan’ın izlediği bu onursuz, sorumsuz ve şaibeli politikaları şiddetle kınıyor, Türk siyaset adamlarını bu konuda daha kararlı bir tutum izlemeye davet ediyor, yabancı devlet adamlarını ve parlamentoları  da Türk milletini incitecek gerçek dışı suçlamalardan vazgeçmeye çağırıyorum. 
            AKIL, VİCDAN, İLİM VE İRFAN’LARA HİTAB
            Bütün Anadolu evlâtlarının çocukluğu, çılgına dönmüş ve adeta kudurmuş Ermeni çetelerinin Türk/Müslüman köylerini nasıl yakıp yıktıkları, köylüleri Camiye toplayıp hepsini hunharca yaktıkları!. Vahşet, kancıkça cinayet, hunharca katliam ve tecavüz olaylarının çokça konuşulduğu ortamlarda geçmiştir. Meselâ, 1980'li yıllarda Şebin Karahisar havalisindeki köylerde yaşayan ihtiyarlar 1980 öncesi iç çatışmalardan çok, hâlâ Ermenilerin Müslüman ahaliye yaptıkları eziyet, işkence, mezalim, soykırım ve katliamlardan söz ediyorlardı.
Elbette o yıllardaki işgaller içimizden kışkırtmalar dönemlerinde Osmanlının Ermenileri tehcir ederek Taşnak Hınçak gibi katliam örgütlerinin barınma alanlarını ortadan kaldırmadan Rus ve Fransız İşgal ordularının sağladığı Silah ve destek yardımları ile aşırı giden çeteleri ancak desteksiz bırakarak önleye bilirdi ve Tehcir uyguladı.
Tabii işin kötüsü bu tehcir sırasından bulundukları yeri terk etmek zorunda kalan Müslümanlarda yollardaki eşkıyalar tarafından soyuldu katledildi. Ermeniler tehcir sırasındaki verdikleri zayiattan çok fazlasını bölge halkına bil hassa Kürtlere daha ağırlıklı olarak Karadeniz deki dağlık yerleşim birimlerine de verdiler. Bu yüzden acılar tek taraflı değil herkes için acı idi ve kayıplarda her kesimden idi.
Okuduğum tarafsız yazılarda dahi o sıralarda Ermeni Çeteleri doğuda Ruslar ve güney doğuda Fransızlar tarafından kullanıldılar. Bu acımasız Katliamların haberleri ile dolukmuş olan Kahramanmaraş ve Gaziantep havalisi Bir Müslüman kadının başörtüsünü zorla çıkarmaya çalışan ve o sıralarda Ermenileri aşırı destekleyen  birkaç Fransız askerinin bu densizliği sonunda içlerinden birini vuran Sütçü İmam ve onu ararken kışkırtılan ahalinin ayaklanması ile Fransızların tam teçhizatlı modern silahları olan Fransız orduları sivil halkın çakar almaz Tüfekleri, zekaları ve araziyi iyi tanımaları sayesinde perişan edilip bozguna uğrayarak çekilmek zorunda kaldılar. Bu düzenli ordu kullanmadan halkımızın kazandığı çok önemli moral savaşlarından biri idi. Kaba taslak anlatmaya çalıştığım bu çok eksikli yazıya Vahdet adlı yeni çıkan bir gazetenin köşe yazarının yazısı ile devam edelim..
BİNLERCE YILLIK VAN ŞEHRİNE NE OLDU?
Bugün Van’a gidenler şehirde gerçek anlamda tarihi eserle karşılaşmazlar. Oysa Van köklü tarihi olan bir şehirdir. Bir Vanlıya bu soruyu yöneltirseniz, kalenin öte yüzünde eski Van harabelerini size gösterir. İşte size 100 yıllık bir şehir harabesi! Van Ermenileri 15 Nisan 1915'te isyan başlattılar. Osmanlı yönetimi 17 Mayıs’ta şehri boşalttı. Van’ı ele geçiren Ermeniler şehri yaktı. (Acaba gafil HDP’li başkan isyanın yıldönümünde faillerini lanetleyen bir konuşma yaptı mı?) Böylece Ruslar Van'ı kolayca işgal ettiler. 
Rus işgali yayıldı. Bitlis, Muş işgal edildi. Şimdi terör örgütü ve onun uzantısı siyasi parti Ermeni zulmüne ve Rus işgaline uğrayan bölge üzerinde hak iddia ediyor! Eğer bölgede Müslüman kıyımı olmuşsa ki, tehcire rahmet okuttuğu söyleniyor, bu kıyıma maruz kalanların çoğu Kürtler olmalıdır! Öyleyse neden HDP Avrupa Parlamentosu’nun “soykırımı tanıyın” kararını destekledi? Neden bu karar karşısında “Türkiye partisi” olduğunu haykıramadı? Ben derim ki bunların kuyrukları ve yularları Ermenilerin elinde!
Asala saldırıları bitti, PKK saldırıları başladı! İki örgüt kanka! Bu “kanka”lık kan kardeşliği değil, kan dökme kardeşliği. Kürtlük için çalışan bir kuruluş halkını katleden Ermeniler’le nasıl olur da işbirliği yapar? Bu sorunun cevabı zor değil aslında. Aynı durum Ermeniler için de söz konusu: Tehcir sırasında Ermeniler’i kıyıma uğratanların Kürt aşiretleri olduğu biliniyor! “Biz birbirimizi öldürürüz ama ortak düşman Türkiye’ye karşı işbirliği yaparız.” Mesaj budur.
Her konuşmasında haçı biraz daha belli olan sahte Selahaddin, Türkiye’nin reflekslerine asla sahip değil. Önümüzde güzel bir örnek var… Birinci Dünya Harbi patlayınca Said Nursi memleketi Bitlis ve çevresinde talebeleriyle milis birlikleri oluşturarak Rus-Ermeni ittifakına karşı mücadele etti. Talebeleriyle Van Kalesi’ni savunmak istedi, Van Valisi Cevdet Bey'in ısrarıyla Gevaş'a çekildi. Molla Said, 30-40 kadar asker ve talebeleriyle Rus kozaklarını durdurdu, halkın mal, can ve namusunu korudu. 
YÜZYIL ÖNCEDEN BAHSEDİYORUZ…
Saidi Kürdî (o zaman bu ismi tercih ediyordu) yüz yıl önce vahdet için silahı eline alıp düşmanı durduruyor. Yüz yıl sonra Kürtlük iddiasındaki Selahaddin, Ermeniler’le aynı safta yer alıyor! Biri bana bunu izah etsin! Diyelim ki… Ermeniler maramlarına erdiler… Bütün dünyanın baskısı ile sürüldükleri şehirlere dönmeye başladılar… Nereye döneceklerini sanıyorsunuz? Van’a, Bitlis’e, Muş’a, Siirt’e, Diyarbakır’a vs.
            BİR MESAJ
Değerli Büyüklerim, arkadaşlarım, kardeşlerim..
            Ermeni sorunu, maalesef Türkiye'de yeterince bilinmeyen bir konu, toplumda daha çok Ermenilerin ya da kendini Türk kimliğiyle gizleyen Kriptoların söylemleri duyuluyor ve onların söyledikleri gerçekmiş gibi kabulleniliyor. “Milli” eğitim sistemimiz gençlerimize bu konudaki gerçekleri öğretmiyor. Buna karşılık Ermeniler dört nesildir çocuklarını yalanlarla birer Türk düşmanı olarak yetiştiriyorlar.
            Broşürdeki bilgiler arasında özellikle olaylarda hayatını kaybeden Türk ve Ermenilerin sayıları ile zorunlu göçe tabi tutulan Ermeni sayısı ve Ermeni zulmünden kaçmak için yerinden yurdundan göç etmek zorunda kalarak çoğunluğu yollarda ölen Türklerin sayılarına dikkatinizi çekmek istiyorum.
            ABD'Lİ PROF. MCCARTHY:
            TÜRKLER DEĞİL ERMENİLER SOYKIRIM YAPTI
ABD'li tarih profesörü Justin McCarthy, soykırımı Türklerin değil Ermenilerin yaptığını açıkladı.(AA 24 Nisan 2015) Louisville Üniversitesi Tarih Profesörü Justin Mc Carthy, 1915 olaylarına dair Ermeni iddialarına ilişkin, “Elimizde binlerce ama binlerce belge var. Bu belgeler Türklerin değil, Ermenilerin soykırım yaptığını gösteriyor” dedi.
Mc Carthy, Toronto Üniversitesi’nde, Kanada Türk Dernekleri Federasyonu tarafından düzenlenen, “Doğu Anadolu’daki İnsanlık Trajedisinin 100. Yılı” konulu konferansta, 1915 yılında meydana gelen olaylarla ilgili bilgi verdi. 1915 Türkiye’sini anlamak için büyük fotoğrafa bakmak gerektiğini ifade eden Justin Mc Carthy, Rusya’nın o dönemdeki etkisinin gelişmeleri yönlendirdiğini söyledi. Söz konusu gelişmelerin din kaynaklı olduğunu anlatan Mc Carthy, ”Müslüman çoğunluğun ortasında kalan Ermeniler, Rusya’nın teşvikiyle devlet olmak istediler” diye konuştu.
İNSANLAR DEVLETE BAŞKALDIRDI
Bir devletin, vatandaşlarının yönetime başkaldırmasına karşı önlem almasının (zorunlu yer değiştirtme, sürgün, mecburi göç, tayin ve tehcir) soykırım sayılamayacağını belirten Mc Carthy, “Ermeniler yaşadıkları, bütün nimet, servet ve imkânlarını paylaştıkları, imtiyazlı bir topluluk olarak muamele gördükleri devlete başkaldırdılar. Hakikatte bunun adı nedir? Buna açıkça vatan hainliği denir” ifadesini kullandı.
Mc Crthy, isyancı Taşnak ve Hınçak Ermenilerinin, Van’ı işgal ettiklerinde şehirde katliam gerçekleştirdiklerini, Ruslara, geldiklerinde yapacak iş bırakmadıklarını ifade etti.
ERMENİLER İNGİLİZLERLE ANLAŞTI
Rusların teşvik ve tahrikleri ile devlet olma hayaline kapılan Ermenilerin, İngilizlere birçok teklifte bulunduğuna değinen Justin Mc Carthy, şunları söyledi: “O dönemde Osmanlı devletinin en kuvvetli, düzenli orduları doğu bölgesinde idi. Ermeniler, Bağdat demiryolunu tahrip etmeyi, bu yolla Osmanlı devletine darbe vurmayı teklif ettiler. Bağdat demiryolunun çalışamaz hale gelmesi, Osmanlı devletinin yarısının gitmesi, savaşın da kazanılmasının da garanti edilmesi anlamına geliyordu. Asi Ermeniler, İngilizlere güney ve doğuda karışıklık çıkararak yardımcı olmayı teklif ettiler.”
OSMANLI ERMENİLERİ BİLE ERMENİLERDEN KORKTU
Böylesi durumlarda devletlerin yapması gerekenin, insanlarını korumak olduğunu belirten McCarthy, ”Osmanlı da öyle yaptı. Ermenileri, olay çıkarttıkları bölgelerden başka yerlere taşıdı. Hatta Osmanlı, Ermenileri bile Ermenilerden korudu. Ermenilerin nefret ettiği Cemal Paşa, açlıktan ölmek üzere olan Ermenilere yiyecek dağıttı” değerlendirmesinde bulundu.
Mc Carthy, Ermenilerin doğuda Osmanlı askerlerini, devlet görevlilerin, valileri bile öldürdüğünü, astığını ve işkence ettiğini, bu olaylardan sorumlu bir tane bile Ermeni bulunamadığını aktararak, ”Şimdi kim soykırım suçlusu? Herhalde Osmanlı değil” diye konuştu. Tüm bu olaylar olurken, Osmanlı devleti yöneticilerinin, istese Ermenileri kolayca öldürebilecekken bunu yapmadığına dikkati çeken Justin McCarthy, ”sadece bu kişilerin yerlerini değiştirdiler” dedi. “Birileri 100 yıldır Osmanlı’nın Ermenileri katlettiğine dair belge arıyor” diyen Jsutin McCarthy, şunları kaydetti:
”Eimizde binlerce ama binlerce belge var. Bu belgeler Türklerin değil, Ermenilerin soykırım yaptığını gösteriyor. Osmanlı arşivleri açık ama Ermenilerinki değil. Tarih, insanların birbirini öldürmesine savaş der. 1915′te orada olanlar da soykırım değil, savaştı.”
Eski ABD Başkanlarından Ronald Reagan’a danışmanlık da yapmış olan uluslararası hukuk ve ABD anayasa hukuku uzmanı Bruce Fein de, bir olaya soykırım denilebilmesinin kriterleri olduğunu belirterek, ”1915 Türkiyesi’nde olanlara soykırım denilemez” ifadesini kullandı.
Öte yandan konferans salonuna gelen bir grup Ermeni, organizasyonu protesto etti. Eylemciler, daha sonra üniversitenin güvenlik görevlilerinin müdahalesiyle salonu terk etti.
ABD'Lİ PROF. JUSTİN MCCARTHY AÇIKLIYOR
Dünyayı kandıran Ermenilere Prof. Justin Mc Carthy'den anlamlı yanıt geldi.
McCarthy, "Ermeniler, İngilizlerle ve Ruslarla anlaşıp vatan hainliği yaptılar. Elimizdeki binlerce belge Türklerin değil, Ermenilerin soykırım yaptığını gösteriyor" dedi. Sözde Ermeni soykırımı konusunda ABD'li tarihçi Prof. Justin McCarthy'den çarpıcı bir açıklama geldi.
McCarthy, "Türkler Ermenilere değil, Ermeniler Türklere soykırım yaptı" dedi.
Louisville Üniversitesi Tarih Profesörü Justin McCarthy, Toronto Üniversitesi'ndeki "Doğu Anadolu'daki İnsanlık Trajedisinin 100. Yılı" konulu konferansta konuştu. 1915 Türkiye’sini anlamak için büyük fotoğrafa bakmak gerektiğini ifade eden Justin McCarthy, "Osmanlı, Ermenileri bile Ermenilerden korudu. Ermenilerin ise doğuda Osmanlı askerlerini, devlet görevlilerini, valileri bile öldürdü, işkence etti. Şimdi kim soykırım suçlusu? Herhalde Osmanlı değil" diye konuştu. Birilerinin 100 yıldır Osmanlı'nın Ermenileri katlettiğine dair belge aradığını söyleyen Mc Carthy, "Elimizde binlerce ama binlerce belge var. Bu belgeler Türklerin değil, Ermenilerin soykırım yaptığını gösteriyor. Osmanlı arşivleri açık ama Ermenilerin ki değil" açıklamasında bulundu.
ABD'li Tarihçi, McCarthy, "Elimizde binlerce ama binlerce belge var. Bu belgeler Türklerin değil, Ermenilerin soykırım yaptığını gösteriyor" dedi.
“ERMENİ KATLİAMI” İNGİLİZ PROPAGANDASI
Amerikalı ünlü tarihçi ve Osmanlı uzmanı Prof. Justin McCarthy, Londra’da verdiği konferansta, Ermeni katliamı iddialarının İngiliz propagandası olduğunu açıkladı. Ermenilerin sözde soykırım iddiaları için kendilerine neredeyse yegane kaynak seçtiği ünlü Mavi Kitap’ın, İngiliz hükümetince oluşturulan “Savaş Propaganda Bürosu”nca yürütülen dezenformasyon faaliyetinin bir parçası olduğu belgelendi.
İngiltere’deki Ermeni lobisinin, kendilerini “Yahudi Soykırımı kurbanları” ile eşdeğer göstermek için kullandıkları ve dünya çapında yayılamaya çalışılan Ermeni iddialarına başlıca “kaynak” Viscount Bryce ve Arnold Toynbee imzalı, ünlü Mavi Kitap (Blue Book), aslında İngiliz istihbaratının yalan haber ve iftira üretme makinesinin bir ürünü. Birinci Dünya Savaşı sırasında; Gerek Almanya’ya, gerekse Osmanlı Hükümeti’ne karşı yalan, uydurma ve iftira, karalama kampanyası yürüten ve bu amaçla İngiltere’de Wellington House’da özel bir Savaş Propaganda Bürosu (War Propaganda Bureau) kuran İngilizler., Anadolu’da faaliyet gösteren Amerikalı misyonerler ve İstanbul’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin de işbirliği ile belgeye dayanmayan, tamamen dedikodu ve düzmece bilgilerle sözde Ermeni katliamları yarattılar.       Asıl amaç, İngiliz subayların kafasında Türk subaylarının kötü, korku verici ve güvenilmez kişiler olduğu intibaını güçlendirmekti. 
PROF. JUSTIN MCCARTHY, TARİHÇİ VE OSMANLI UZMANI
İngilizlerin bu faaliyeti yürüttüğü Wellington House’un tüm belgeleri ise, savaş sonrasında yakılarak imha edildi. Tesadüfen sağlam kalabilen birkaç belgeden biri olan Mavi Kitap (ki bu mavi kitaplardan başka ülkeler ve başka olaylar için de çok sayıda üretildiği biliniyor) Ermeniler’in “üzerine atladığı” bir “belge” niteliğine büründü.
ABD’Lİ TARİHÇİ ORTAYA ÇIKARDI
Amerikalı ünlü tarihçi ve Osmanlı uzmanı Prof. Justin McCarthy, bir süre önce Londra’da SOAS’ta (School of Oriental and African Studies) verdiği konferansta, bakın bu “mide bulandırıcı” faaliyeti nasıl anlatıyor:
“... Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Wellington House’da gizli bir propaganda birimi kuruldu (2 Eylül 1914-Z.A.). Bu birimin amacı, İngiltere’nin düşmanlarını karalamak ve Amerika nezdinde, İngiliz görüşüne destek sağlayabilmekti ve İngiltere’de savaş sırasında moralleri yüksek tutmaktı. Wellington House’daki birimin başında Charles Masterman adlı bir Liberal Milletvekili vardı. Llyod George’un (David, İngiltere Maliye Bakanı-Z.A.) çok yakın bir danışmanıydı. Bu büroda çalışanlar arasında İngiltere’nin ABD Büyükelçiliği de yapan ve ABD’de çok sayıda dostu bulunan Viscount Bryce adlı bir entellektüel de vardı. Onun yardımcıların biri de Arnold Toynbee adında genç bir tarihçiydi.”
7 (YEDİ) MİLYON BELGE
“Savaş sonunda Wellington House’ın çalışma kayıtları imha edildi ve hatta böyle bir birimin varolduğu bile 1935’e kadar gizlendi. Ancak, kaynaklara ilişkin bir defterin kazayla günümüze kalabilmesi sayesinde bu birimin kullandığı kaynakları öğrenebildik. Ayrıca, burada imal edilen yayınların neler olduğu ve o zamanın teknolojiyle inanılmaz bir çabayla ABD’ye sevkedilen 7 milyon adet belgenin varlığını ortaya çıkardık.      
Ne yazık ki Bryce-Toynbee belgeleri İngiltere ve ABD’de genel bir kabul gördü ve Ermeni milliyetçileri tarafından kullanıldı. Bunların etkilerini karşılamak için Türkiye’nin bir tepki gösterdiğine ilişkin bir bilgi yok.
PROF. JUSTIN MCCARTHY, TARİHÇİ VE OSMANLI UZMANI                     
Zamanın önde gelen yazarları, ki aralarında Arnold Bennett, John Buchan gibi isimler de vardır, Wellington House’da çalıştılar. Çok sayıda yayıncı da bunlarla işbirliği yaptı. Kitaplar, broşürler, bildiriler yayınladılar. Bazı kitaplara da, savaşla ilgili görüşleri etkilemek için bölümler sokuşturdular. Bu referansları belirlemek genellikle mümkün olamıyor.”
ASIL HEDEF ALMANYA
“Wellington House’daki çalışmaların ana amacı Almanya’ya karşı faaliyetti. Ama Osmanlı İmparatorluğu da, hedef alınan başlıca yerlerden biriydi. Her ne kadar İngiliz Silahlı Kuvvetleri’ndeki subaylar, Osmanlı meslektaşlarına karşı sempatik duygular içinde idiyse de, asıl amaç, İngiliz subayların kafasında Türk subaylarının kötü, korku verici ve güvenilmez kişiler olduğu intibaını güçlendirmekti.”
HAYALİ İSİMLER
“Wellington House tarafından Osmanlılar konusunda yayınlanan kitapların listesi ve yazarları, çok sayıda asılsız bilgi ve ismi içeriyor. Örneğin Fa’iz isimli Suriyeli bir İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesinin anılarından sözediliyor. Böyle bir kişinin aslında hiçbir zaman varolmadığı da anlaşılıyor. Bu hayali kişinin, normalde bilmesinin mümkün bile olmadığı ve Talat Paşa’ya atfedilen düzmece özel konuşmalar kaleme alınıyor.”
“Wellington House, Amerikalılar ile İngilizler arasında o dönemde varolan çok iyi ilişkilerin ve İstanbul’daki ABD Büyükelçiliği’nin yanısıra Türkiye’de çalışan Amerikalı misyonerlerle olan çok iyi bağlantıları da ortaya koyuyor. Bu kişilerin ve kurumların Ermeni Milliyetçisi gruplar ve Osmanlı karşıtı çevrelerle çok yakın ilişkileri olduğu da anlaşılıyor. Elde edildiği öne sürülen bilgilerin çoğunun uydurulduğu da belli oluyor.”
MAVİ KİTAP, LLOYD GEORGE’UN SİPARİŞİ
“1915 yılında Doğu Anadolu’nan pek çok yerinde, savaş ve Ermeni ayaklanması sonucu kanun ve düzen bozuldu. Bryce ve Toynbee bu bölgelerde Türkler’in gerçekleştirdiği öne sürülen katliamları belgelemek amacıyla malzeme toplamaya başladılar. 1916 yılında Llyod George bunların Mavi Kitap adlı bir belgede toplanmasını istedi. Bu belge Parlamento’ya (İngiliz-Z.A.) sunuldu ve o gün bugün Ermeni radikal milliyetçilerinin klasik bir dokümanı haline geldi.”
“TOYNBEE TÜRK KARŞITIYDI”
“Toynbee’nin misyoner kaynaklardan aldığı bilgilerin doğruluğuna inandığı anlaşılıyor. Ama kendisi de bunları kendince biraz da süsledi. Çünkü neticede, ülkesi savaşta olan bir kişiydi ve ülkesi için yalan söylemenin mübah olduğuna inanıyordu. Daha sonraki kariyerinin gösterdiği gibi Türk karşıtıydı ama 1916’da Anadolu’daki Ermenistan’daki olayların çok uzağındaydı.”
“Toynbee’nin bilgi aldığı kaynaklara bakıldığında, onların da olayların çok uzağında kişiler oldukları ve güvenilirlik derecelerinin ya abartıldığı ya da çarpıtıldığı görülüyor. Örneğin, pek çok anektod, genellikle Batılı gözlemciler kastedilerek kullanılan ‘gezgin’lere atfediliyor. Ama bunların çoğunun sadece birkaç kilometrelik seyahat eden bir yerel Ermeni’ye ait olduğu ortaya çıkıyor. Anektodların onda birinde ise hiçbir kaynak gösterilmiyor. Diğer kaynaklar ise genellikle tamamen söylenti bazında bilgiler aktarıyorlar ve görgü tanığı gösteremiyorlar.”
DAİRESEL “BİLGİ” DOLAŞIMI
“Belgelerin kaynaklandırılması genellikle ‘dairesel’ bir seyir izliyor. Yani, çok sayıda olayda bilgiler İstanbul’daki ABD Büyükelçiliği’ne geliyor, buradan yayınlanan bilgiler yeniden kendi içindeki şahıslar aracılığıyla buraya geri geliyor. Büyükelçi Morgenthau ve Lepsius’un (Osmanlılar’ın Ermenilere karşı katliam gerçekleştirdiğini savunan iki yazar) raporlarında da bu ‘dairesel’ dolaşım gözleniyor.”
“TÜRKİYE’NİN TEPKİSİ YOK”
“Wellington House tarafından üretilen Almanya karşıtı propaganda kısa sürede unutuldu. Ama ne yazık ki Bryce-Toynbee belgeleri İngiltere ve ABD’de genel bir kabul gördü ve Ermeni milliyetçileri tarafından kendi davalarını daha da ileri taşımak için hep kullanıldı. Bunların etkilerini karşılamak için Türkiye’nin bir tepki gösterdiğine ilişkin bir bilgi yok. Söz konusu Mavi Kitap’ın yeni baskıları yayınlandı. Yakın zamanda üçüncü baskısı yapılan kitabın yayıncısı Ara Sarafyan, Wellington House’da hazırlandığına hiç değinmiyor ve kitaptaki kaynakların güvenilir olmadığı konusuna da hiç girmiyor. Sonuçta, İngilizlerin Birinci Dünya Savaşı propaganda faaliyeti, Türkiye’ye ve Türk halkına karşı zehirli etkisini hala sürdürüyor..”           
                ERMENİ SÜRGÜNÜ ALMAN TAVSİYESİ (*)
Prof. Ortaylı Ermenilerden özür kampanyasına karşı çıkarak “özür devletten devlete olur” dedi. Ortaylı “Ermeni tehciri (sürgünü) olayını, Sarıkamış sonrası, cephe gerisini temizlemek için ALMAN GENELKURMAYI’NIN TAVSİYE ETTİĞİNİ” söyledi.
Tarihçi Prof. İlber Ortaylı, bir grup yazar ve akademisyenin Ermenilerden özür dileme girişimi konusunda “Böyle özür olmaz, özür devletten devlete olur” dedi. Halen müdürlük görevini sürdürdüğü Topkapı Müzesi’nde sorularımızı yanıtlayan Ortaylı, Ermeni sürgününü o sırada askeri gerekçelerle Alman Genelkurmayı’nın tavsiye ettiği görüşünü vurguladı. Ortaylı 35 yıldır bu konu gündemde olmasına rağmen, Türkiye’nin Ermenice bilen konusuna hâkim Ermeni uzmanı yetiştirmemesini de “ağır bir ihmal” olarak niteledi.   
Prof. Ortaylı bu konudaki sorularımızı şöyle yanıtladı:
-Sayın Ortaylı, bir grubun Ermenilerden özür girişimi hakkında ne diyorsunuz?
Ortaylı- Özür devletten devlete konuşulacak iştir. Bir takım adamların kendilerini milletin temsilcisi yerine koymaları geçerliliği olan bir işlem değildir. Ermeni devleti ile görüşülür bu işler. Diasporadaki bazı Ermenilerle, buradaki adamların yaptıkları işler kimseyi ilgilendirmiyor. Ermenistan var ortada,  bunu onunla konuşacaksın. Ermenistan’la temas olursa öyle başlar bu işler. Devletler tartışır böyle işleri. Ayağa düşecek konular değil bunlar. Ayağa düşerse ne olur? Hiçbir netice alınmadığı gibi, insanlar birbirine düşman olurlar.
Kutuplaşma da artar.
-Peki bu özür işine girişenlerin amacı nedir sizce?
Ortaylı- Onların problemleri ayrı. O beni ilgilendirmiyor. ne istiyorlar bilmem. Onların hangi tutku ile hareket ettiğini bilemem. Ama işte kalkıp da TANER AKÇAM’IN KİTABI demesinler. Onu gerekçe göstermesinler. O kitabın BİLİMSEL BİR TARAFI YOK. O KİTAP SAMİMİ BİR KİTAP DA DEĞİL. Hiçbir şekilde güvenilemez. Tez mez diye de savunulamaz.
-Peki Ermeni tarihçilerle bu konuda bir temas oldu mu?
Ortaylı-Benim katıldığım herhangi bir şey olmadı. Ama bu konuda Ermenistan’la Türkiye’nin bilim çevrelerinin, establishment’in yani, Oturup karşılıklı konuşmaları, çalışmaları, tartışmaları lazım. Devamlı çalışmaları, görüşmeleri lâzım, devlet var karşında. Yani böyle özürdü, genosiddi gibi şeylerle olmaz. Bir takım adamların ortaya çıkması ile olmaz. Kim kimi tanıyor? Kim kimi temsil ediyor? Kimin adına konuşuyor? Amerika’daki kim yani? Orada 50 tane Ermeni kuruluşu var. Hangisi ne diyor?
ERMENİ KONUSUNDA ‘GENOSİD’ TANIMI İÇİN NE DİYORSUNUZ?
Ortaylı- Genosid değil tabii. Genosid devamlılık isteyen bir süreç. Osmanlı’da böyle bir şey yok. Böyle bir kültür yok. Millet-i sadıka demiş Ermenilere. Yaşam biçimi iç içe.
Almanların yaptığı ile bu iş aynı mı. Bu ALMANLARIN KENDİLERİNİ TEMİZE ÇIKARMAK İÇİN YAPTIKLARI BİR ŞEY. Yani herkes böyle bir şey yapıyor. BİZDEN EVVEL TÜRKLER YAPMIŞTI, diyebilmek için çıkarılan bir şey. Yarın kalkacak, Amerikalılar yaptı diyecek, öbür gün kalkacak Ruslar yaptı Ukrayna’da diyecek. Bunu yayacak böyle. Bir sürü kitap çıkmaya başladı. Stalin’in Yahudi katliamı diye. Bir anlamda yaymak istiyorlar. ‘ENDÜSTRİ DEVLETİ İŞÇİ SINIFINI EZER’ gibi bir tez haline getirmek istiyorlar. Universal bir şey haline getirmek istiyorlar.
            ALMANLARIN ERMENİ TEHCİRİNDEKİ ROLÜ NE?
Ortaylı- Zaten o sırada (1. Dünya Savaşı sırasında) GENELKURMAY BAŞKANIMIZ ALMANDI. Bizim Genelkurmay Başkanımız. Bronsart Paşa (Bronsart von Schellendorf). Ama Alman Genelkurmayının adamı tabii. Onlarla yazışıyor. Onlardan emir ve telkin alıyor. Buraya da telkin ediyor. Ermeni tehciri konusu da onların telkin ve tavsiyesi. Ruslar ilerlerken Ermeniler cepheyi geriden vuruyor. Onların Ermenileri sürmekte gerekçesi cephe gerisini teminat altına almak.
-Bu konuda belge var mı?
Ortaylı- Almanların askeri arşivlerinde bu konu mutlaka vardır. Ama ben ulaşamadım. Bonn’daki araştırmalarım sırasında “Armenische Frage” (Ermeni sorunu) diye bir dosya vardı kayıtlarda.  Onu istedim. Gelmedi. ‘Yerinde değil’ dediler.
-Ermeni tehcirinin Sarıkamışla bağlantısı var mı?
Ortaylı-Sarıkamış’ta ordu yenildi. Orada birlikleri ricat ediyor. Ruslar ilerliyor. İlerledikçe arkada Ermeniler var. Onlar yardım ediyor Rusların ilerlemesine. Almanların tavsiyesi de cephe gerisinden Ermenileri temizlemek.
-Tehcire uğrayan Ermenilerin sayısı konusunda görüşünüz nedir?
Ortaylı-Rakamlarla ilgili bir çalışmam yok, olmadı. Ama 1.5 milyon olmadığı çok açık. Hiçbir istatistik  1.5 milyon Ermeni göstermiyor o tarihlerde. Böyle bir rakam yok.
-Siz bu konulari hiç Ermeni tarihçilerle konuştunuz mu?
-Hayır konuşmadım. Tabii Türkiye gerekeni yapmamış. 35 yıldır bu dava gündemde. Ermeni tetkikleri yok. Ermenice bilen akademisyen yetiştirmiyor.
Yani böyle 10,15, 20 tane Ermenice bilen Ermeni uzmanın olur. Ermeni tarihini, edebiyatını kültürünü araştırırlar, yazarlar. Bunların sözü ve tezi daha çok dinlenir.
Yoksa boş iştir böyle herkesin eline kalemi alıp yazması.
Tabii şu da açık ki, bu tezi candan savunan insanlar oluyor, bu işten para kazanmak isteyen insanlar oluyor. Bu da var. Onun için bunun uzmanının yetiştirilmesi lazım. Aldırış etmediler. Türkler için böyle uzman muzman çok önemli değil. Ne işe yaradığını anlamıyorlar. Yani bu işi çok savunan birinin makalesine bakıyorsun, III. Nikola diye başlıyor mesela. Anladın mı? Onun tezini dinlemez kimse. (Not: III. Nikola yok!)
Dil bilecek. İz bilecek. Ermeni kitlesine, kültürüne katkısı bulunacak. Öyledir bu iş yani. 35 yıldır yetiştirememişiz işte.
Yine doğru dürüst kitap Esat Bey’in kitabı (Esat Uras). Sonra Esat’tan falan arınarak Kamuran’ın kitabı (Gürün). Onu da basmıyorlar. Başka da doğru dürüst bir kitap yok.
-Ermeni konusunun arkasından tazminat ve toprak talebi de gelir mi?
Ortaylı- Gelir. Gün gelir tazminat da talep eder. Şimdi etmeyeceğim diyor. Sonra eder. Yani genosidi kabul ettirdikçe, onu da eder ilerde. Günün birinde yeri gelince!
-Bu Ermeni konusuna daha geniş tarihi açıdan bakınca nasıl görüyorsunuz?
Ortaylı- 19. yüzyılda milliyetçilik çıkıyor. Yunan ayaklanmasından sonra Ermeniler de istiyor. Öyle bir hayal onlara da geliyor. Ha hepsi istiyor mu? Hayır. Haşa. Ama o isteyen azınlık kuvvetleniyor, harekete geçiyor. Adam öldürüyor, etnik temizlik yapıyor. Berlin Kongresi’ne( 1878) heyet yolluyor. Islahat tedbirleri ile birlikte böyle kışkırtmalar, kavgalar başlıyor. Ermeniler o bölgede Kürtlere, Çerkeslere karşı da çeşitli hareketlere girişiyorlar.
Nihayet 1914 yılında İstanbul’da Yeniköy Anlaşması yapılıyor. Büyük devletlerle Osmanlı arasında. Ermeni ıslahatı için. Bir nevi muhtariyet demektir o. Doğudaki 6 vilayete mali, kültürel muhtariyet veriliyor. Ermenilerin ağırlıkta olduğu yerler. Vali de Norveçli olacak. Tarafsız olacak diye öyle isteniyor. Harp çıktı. Harp çıkmasa o sene gidiyordu bu iş.
Berlin Kongresi’nden beri (1878) Makedonya muhtariyeti ile Ermeni muhtariyeti sürekli gündemdeydi.
-Bir de Hamidiye alayları meselesi var
Ortaylı- Kürtler Ermeniler o bölgede birbirlerini kesiyorlar. Hamidiye alayları bir nevi meşruiyet. Kürtleri kontrol etmek için. Abdülhamit Ermenileri de kontrol ediyor. Kürtleri kontrol etmek için de böyle bir mekanizma çıkarıyor. Hamidiye alayları ile de katliam artmış değil. Ortalık düzene giriyor. Ortaya çıkan o yani. Emir dinleyen bir alay ortaya çıkıyor.  Yoksa başıboş tamamen. Kürtler bir yerde intikam alıyor. Orada başladı ya Ermenistan’da etnik temizlik Berlin Kongresi’nden sonra. Ermeni ayaklanmaları arttı. Kürtler Ermenilerin taleplerine muhatap oluyorlar o yıllarda. Tabii reaksiyonları da sert oluyor.
-Ermeni tehciri bu tabloda nereye oturuyor?
Ortaylı- Bu imparatorluk parçalanıyor. O parçalanmalar sırasında ayaklanmalar oluyor. Ayaklanmalara en başta tahammül ediliyor. Zaten o sırada çok dış kontrol altındasın. Ama harbe girdiğin zaman iş değişiyor. İşte orada Bronsart Paşa bile ‘Bunları sürün buradan’ diye tavsiyede bulunuyor. Genelkurmayı Almanların. Yoksa her cami çıkışı adam öldürüyor Ermeniler. Kavga çıkarıyorlar. Dolu Yıldız arşivleri. Yani adam ayaklanma ve iç harp halinde artık. Ermenistan istiyor.
Bu davaya inanmayan Ermeniyi de temizliyor kendisi. Bir de öyle bir şey de var. Dışardan gelen komitacı da çok. Hınçaklar, Taşnaklar. Basıyor, bomba atıyor. Ama harp çıkınca işler değişiyor. Ben sana gösteririm haline geliyor. Ermeni tehciri karşılıklı kanlı, hazin olaylarla dolu... Buna karşı Ermeni sürgünü sırasında komşusunu, Ermenileri çok koruyan da var. Saklayan var, koruyan var, evlenen var. Çok var böyle. Bugün artık Ermenistan devleti var. Bu işler devletlerarasında yürütülür, orada görüşülür. Aklıselimle görüşülür. (*) Kerem Çalışkan, Prof. Dr. İlber Ortaylı ile röportaj, 23.12.2008)

1 yorum:

  1. Kimi insan güne gazetenin yıldız falını okuyarak başlar. Tanımak bahtiyarlığına eriştiğim (*.blogspot.com sayfamı O'na kurdurmuştum) Sn. Mustafa Nevruz SINACI'nın hazırladığı “Küresel Almanak” kronolojisine bakma alışkanlığı edinmiş bir subay da 15 Temmuz 2016 günü faka basmazdı.

    YanıtlaSil