YEŞİM TAŞI
Ekrem
PEKER
Çin Hakanı Türklerle savaşmaktan
yorulmuştur. Türk süvarileri Çin Ordusunu her seferinde darmadağın etmekteydi.
Özel yetiştirdikleri süvariler bile Türk süvarileri karşısında tutunamamıştır.
Hakan meclisini toplar, bilgeleri çağırır. Topladığı meclise “Türklerle barış
anlaşması yapacağını, barış için öne sürülen şartların çok ağır olduğunu ama
başka çareleri olmadığını” söyler.”Bu defalık kurtulacağız, sonrası için kalıcı
bir çözüm lazım. Bunun için ne yapacağız” diye sorar. Mecliste saatlerce süren
uzun toplantılar olur. Sadece barış şartlarını tespit edebilirler. Türklerin
hücumlarını önleyecek bir çözüm bulamazlar ve meclis dağılır. Mecliste bulunan
fakat tartışmalara katılmayan yaşlı bir bilge Çin Hakanı’nın dikkatini
çekmiştir. Bilgin salondan ayrılmaz, hükümdarın yanına gelir, baş başa görüşmek
ister. Türklerden kurtulmanın tek bir yolu olduğunu söyler.
Çin heyeti Türklerle barış
anlaşması için eşi benzeri olmayan hediyelerle gelir. Heyet, Türklerin istediği
şartların hepsini kabul eder. Türkler bu duruma çok şaşırır. Türk Hakanı
konuklar şerefine büyük bir şölen tertipler. Törende Türk Hakanı artık kardeş
olduk dediği Çin Hükümdarına bir hediye göndermek istediğini söyler. Heyet
başkanına “istediğiniz bir şey var mı?” diye sorar. Heyet Başkanı “Başkentiniz
yakınlarındaki yeşim taşı kayasını istiyoruz” der. Türk Hakanı şaşırır, elçiye
kızar.”ben kardeşime hediye diye bir taş parçası gönderemem” deyince; elçi
,”Hakanımız bu taşın güzelliğini duymuş, sarayının bahçesine koymak istiyor.
Baktıkça sizi hatırlayacaktır” diyerek Hakanı ikna eder. Hakan kayayı nasıl
götüreceklerini sorar. Elçi kayayı parçalayacaklarını, parçalanan taşları
arabalara yükleyip götüreceklerini sonra sarayın bahçesinde birleştireceklerini
söyler. Türk Hakanı gerekli izni verir. Şölen neşeyle biter. Barış anlaşması,
heyetin hediyeleri sevinç yaratır. Üstelik hediye olarak sadece kaya parçası
vereceklerdir.
Olayı öğrenen Aksakal denilen bir
kaç yaşlı Hakanın huzuruna çıkarlar ve “Yeşim Kayası Çinlilere verilirse Türk
Yurduna felaket çökecek, Çin ipeklileri sizi kandırmasın” derler. Hakan ve
çevresindekiler yaşlıların uyarılarına kulak asmazlar. Çinliler bazen küskülerle, bazen kızgın sirke
dökerek yeşim taşı kayasını parçalarlar. Parçalar hemen bekleyen arabalara
yüklenir, Çin’e gönderilir. Yaşlılar gözyaşlarıyla Çin’e giden arabaları
izlerler. Yeşim taşı yüklü son araba Türk Yurdunu terke dince ülkede kuşlar
böcekler susar, yağmur yağmaz olur. Dereler, nehirler kurur, salgın hastalıklar
hayvanları kırar, geçirir. Önce merkezden uzaktakiler ülkeyi terk ederler,
sonra geride kalanlar. Türk Yurdu kısa zamanda ıssızlaşır.
Bu hikâyeyi uzun yıllar önce
çocuklarımın ilkokul tarih kitaplarından okumuştum. Yazmak nerden çıktı
derseniz; Avrupa’nın atalarının kim olduğu sorusundan. Aydınlanma dönemi
başlayıncaya kadar olan sürede Avrupalı tarihçilerin bir kısmı köklerinin
Türklere kadar uzandığını söylüyorlardı.
Avrupa’ya İskitlerin, Hunların,
Macarların, Kıpçakların, Peçeneklerin, bazı Oğuz boylarının göç ettiği
biliniyordu. İsviçre, Fransa, Belçika’da bazı köylerin Hunlara ait olduğuna
dair Avrupa basınında çıkan haberleri okumuştum. Runik alfabe ile taşlara
yazılmış Orhun yazıtları bulunduğunda Norveç ve İsveçliler atalarımızın yazıları
bulundu diye bölgeye inceleme heyetleri göndermişlerdi. Yaklaşık bir-iki ay
önce Cumhuriyet gazetesinin Pazar ekinde gazetenin İsveç muhabiri Ali Haydar
Nergis’in bir yazısı yer aldı.”İsveçlilerin ataları Türk”.Yapılan DNA
testlerine göre İsveçlilerin yaklaşık %
50 si Türk soyundan geliyor.
Yeşim taşının Türkler için dinsel bir önemi vardı. Ölen
insanların yanına yeşim taşından yapılmış mücevherler, nesneler konurdu. Bu
adet Türklerden Çinlilere geçmiş. İlginçtir, aynı adet Orta Amerika ve
Meksika’da büyük uygarlıklar kurmuş Mayalar ve İnkalar’da da var. Buralara
sonra uzanırız diyerek tekrar Avrupa’ya dönelim. Türk Tarihi üzerine çalışmalar
yapan son dönem Türk ve Rus tarihçiler konuya değişik bir açıdan yaklaşıyorlar.
Bu tarihçiler olaylara iklimsel değişiklikleri temel alarak yaklaşıyorlar. Jeolojik
kanıtlarla desteklenmiş tezlerine göre Orta Asya’da bir kaç büyük deniz vardı.
Bu bölgede yaşayan kavimler/milletler deniz kenarında büyük bir medeniyet
oluşturmuşlardı. Bu denizler bugünkü Kazan şehrine kadar ulaşıyordu. Bu şehirde
gemilerin bağlandığı “baba” tabir edilen taş direkler bulunmuştur. Sözü
uzattık, kısacası iklim değişmiş, denizler kuruyarak Gobi, Taklamakan, Kızıl Kum çölleri oluşmuş. Bu süreçte bölge
insanları mecburen göçmen olmuş. Bölgeden binlerce yıl sürecek göç başlamış. Sümer,
Elam, Mısır, Anadolu ve Hindistan’a güneyden ,Ural’ı aşarak kuzeyden de
Avrupa’ya göç sürmüş gitmiştir.Türkler göçer değil, göçmendir.Elamlıların,
Sümerlerin Türk kökenli olduğu Rus ve Avrupalı bilim adamlarınca öne
sürülmektedir. Göçmenler gittikleri yerlere gelişmiş tarım ve maden işleme
tekniklerini götürmüşlerdir.
Avrupa’ya dönersek aydınlanma
dönemine kadar Avrupalılar Turan/Türk soyundan olduklarını kabul ediyorlardı. Etrüsklerin
Türk kökenli olduğu bilim çevrelerinde neredeyse istisnasız kabul görmektedir. Avrupalıların
Turan/Türk atalarından kurtuluşu aydınlanma çağıyla başlar. Osmanlı
İmparatorluğu 2. Viyana kuşatmasından sonra(1686) yenilgi dönemine girmiştir. Avrupalı
filozoflar kendilerine ata olarak Antik Yunan’ı seçerler. Ancak Antik Yunan’ın
yazısı Fenike kökenliydi. Orta Asya, Mısır, Çin medeniyetleri karşısında Antik
Yunan medeniyeti çok sönük kalıyordu. Sonunda Hindistan’a kadar uzandılar ve
oradan gelen “Arien” halkların Avrupa’ya göç etmesiyle Avrupa medeniyetinin
oluştuğunu keşfettiler. Halkları sınıflandırdılar. Kendilerini de Hint-Avrupalı
sınıflandırmasına soktular. Ne diyelim kendi seçimleri. Oysa 1750 li yıllarda
İsveç tarihini kurucusu Legerbring, İsveç dilindeki Türkçe isimlerden yola
çıkarak atalarının Türkler olduğunu öne sürmüştü. Aydınlanmacıların öne sürdüğü
tezler başlangıçta pek etkili olmadı. Emperyalizm olgusu ortaya çıkınca durum
değişti. Lagerbring (1707-1787) Oden’in Türk ülkesinden (Turkland) geldiğini ve
bir Türk soylusu olduğunu Lund Rektörü sıfatıyla İsveç bakanlık müsteşarlığına
yazar. Yazdığı bu mektup saray saymanlığı tarafından kitap olarak basılır Lagerbring
yalnız İskandinavya dillerinin değil Almanca, Fransızca ve İngilizcenin de
Türkçe ile akraba olduğu görüşünü savunmuştur. Lagenbring sadece İsveç’in değil
Avrupa’daki krallık hanedanlarının çoğunun Oden’in soyundan geldiğini öne
sürer.
Emperyalist İngiltere’nin Liberal
Parti lideri Gladstone 1876 da “ Türk ırkını Avrupa’dan kovup Asya’ya
süreceğiz” diyordu. İngiltere ve benzeri emperyalist ülkelerin aydınları da
yöneticilerine uydu. Antik Yunan/Grek kültürü öne çıkarıldı. Olmayan Aryan
ırkın izleri Tibet’te arandı. Tabii ki bulunamadı. Ama bu olmayan saf Ari ırkı
koruma safsatası 20. Asrın ortalarında Hitler gibi ırkçı, faşist liderlerin
dünyayı kana bulamasına yol açtı. Emperyalistler ırkçılıklarına, işgalciliklerine
kılıf bulmak için gerek kendi halklarına, gerek işgal ettikleri ülke halklarına
kendilerini medeni, insancıl olarak tanıttılar. Hümanizm sözcüğü dillerinden
hiç düşmedi. Barbarlara medeniyet götürüyorlardı. Kültürsüz, yazısız
barbarların tek seçeneği olabilirdi; o da emperyalistlere köle olmak, onlar
için ölünceye kadar çalışmak. Bunun için de Osmanlı, Çin, Fas, İran gibi köklü
devletlerin yıkılması gerekiyordu.
Avrupalıların bir kısmı atalarımızı bulduk dedi ama tarih
tarihçiliğini yaptı. Yeşim taşı ortaya çıktı. Yeşim (Ya de) taşını Türklerin
dini amaçla kullandıklarını söylemiştik. Türk yurdundan bulunan bu taştan her
yıl yüzlerce araba Çin’e ihraç ediliyordu.
Orta Asya’yı, Türkistan’ı terketmek
durumunda kalan boylar, aileler bu taşlardan yapılmış aletleri yanlarında
götürdüler. SadeceYeşim taşını değil, Dolmen ve taş anıt dikme âdetini de
götürdüler. Avrupa’da Layard, Rawlinson, Layard’ın İskoç danışmanı Fergusson
gibi bilgin diplomatlar 1800-1880 yılları arasında yaptıkları arkeolojik
çalışmalarda Asur, Babil, Sümer gibi eski uygarlıkların kalıntılarını ortaya
çıkarmış ve bu uygarlıklarda Asya kökenli, Turani toplulukların yapıcı etkisi
bulunduğunu kanıtlarıyla duyurmuşlardır. Yaşamının büyük bir bölümünü adadığı
Eski Çağlar mimarisi çalışmalarının sonunda Fergusson; 600 yıl önce Avrupa’da
Aryanların değil Asya kökenli “Turanlı”ların egemen olduklarını gözler önüne
sermiştir. Fergusson’a bu çalışmalarından dolayı “İngiltere Kraliyet Mimarlar
Enstitüsü” ödül vermiştir. Fergusson dünyanın dört bir yanındaki taş anıtları
incelemiş; taş yapıların, anıtların ve dolmenlerin kurulduğu yerlerin Türkçe
konuşan Turan kökenli halklar tarafından yapıldığını, yer adlarının sonu “ak”
sesiyle biten Türkçe sözcükler olduğunu kanıtlamıştır. M.Betrand 1864 ‘de
Fransa’nın 31 yöresinde saptadığı 2225 dolmenin 517 ‘sinin adlarının “ak” ile
bittiğini tespit etmiştir. İskoç bilgin yaptığı bir araştırmada İskoçyalıların
6 Nisan 1320 de papaya gönderdikleri bir yazıda kendilerinin Asyalı İskitlerin
oyundan geldiklerini, ”iskoç” (scoth) sözcüğünün “İskitéin (scyth) özgün biçiminden
başka bir şey olmadığını resmen bildirerek kilise kayıtlarına geçirtmişlerdi. Komşuları
İrlandalılar da kökenlerinin Turanlı olduğunu belirterek öğünürlerdi.
Yeşim taşına gelirsek, Avrupa’nın
her neresinde, yapımı 6000 yıl öncesine dayanan taş anıt ya da mezar bulunmuşsa;
orada Orta Asya Türklerinin eski çağlarda “ Ya de” taşı dedikleri ve bütün Avrupa dillerinde “ Ja de” (okunuşu) olarak
adlandırılan Farsların “yeşm”, bizim ise Yeşim Taşı dediğimiz sert taştan
yapılmış baltalar ve turkuvaz taşından gerdanlıklar çıkarılmıştır. Truva’da bulunan
kazılarda Yeşim Taşı bulunmuştur. Arkeologların bulduğu ya de taşından balta
taşları ve gerdanlıklar Asya kökenliydi. Bu tezin aksini savunanlar taşların
Hindistan’dan geldiğini iddia ederler. Bu taşı işleyecek elmas M.Ö.500
yıllarına aittir, Truva’da bulunanlar ise M.Ö. 1300 yıllarına aitti. Avrupalı
bazı bilginler Avrupa’da ya de taşı aramışlar sadece Kuzey İtalya’da
rastladıkları Ya de benzeri bir metreküplük taş dışında bulamamışlardır.
Dünyanın en sert taşı olan
elmasın sertlik derecesi 10, Yeşim Taşının ise 7 dir. Bu taş ancak kendinden
daha sert olan elmas, safir, zircon, yakut gibi taşlarla işlenebiliyordu. Bu
taşı işleyen Turanlı ustalar mineraloji konusunda büyük bir bilgiye sahiptiler.
Dağlarda buldukları damarlardan dev ateşler yakarak yumuşattıkları tonlarca
ağırlıkta ya de bloklarını dövüp kuma dönüştürdükleri elmas, safir, zircon ve
yakut tozlarını ıslak derilere yedirip kurutarak elde ettikleri zımparalarla
binlerce yıldır kullandıkları kendi yaratıları olan özel tornalarda traşlayarak
biçimlendiriyorlardı. Avrupa’da bulunan Yeşim Taşları Türkistan’ın Hotan, Yarkent,
Lolan, Miran dolaylarında çıkarılıyordu. Avrupa’da bulunan ya de baltaların
ağızları keskin değildir, çünkü bu baltalar dinsel törenlerde kullanılıyordu.
Tarihte ipek yolu olarak bilinen
yol ya de taşının da yoluydu. İpek yüklü kervanlar yollarına devam ederken bir
kısmı yükünü Türk Yurdunda bırakır, Yeşim Taşı yüklenip dönerlerdi. Çin Seddi’nin
en batısında Türklerle ticarete ayrılmış kapıya Çinlilerin ya de kapısı adını
verdikleri kayıtlarda yer almaktadır. Tarihin izleri politik bilginlerce
gizlenmek istense de bir şekilde ortaya çıkıyor. Anadolu’da yapılan araştırmalarda
Orta Asya’da görülen kaya resimleri ve balballar bulunmuştur. Anlaşılan Atatürk
Türk Dil ve Tarih kurumlarını boşuna kurmamış. Vefatından sonra ülkemiz her
alanda olduğu gibi tarihçiliğimiz de batının etkisi altına girmiş. TTK ve TDK
devlet dairesine dönüşmüş. Birçok tarihçimiz Turan tezlerine batılı tarihçiler
katılmıyor diye itibar etmiyor. Bu alanda da güneş “Batıdan doğuyor”. Sanırım Avrupalı
tarihçiler köklerimiz “Turani” dediklerinde bir kısım tarihçimiz itiraz edip
aksini ispatlamaya çalışacaklar diyelim, yazımızı bitirelim.
YARARLANILAN KAYNAKLAR:
1- Avrupa’lıların Ataları Türk’tür Cengiz
Özakıncı İstanbul
2- İsveççe’nin Türkçe İle Benzerliği-İsveçlilerin Türk
Ataları Pr. Sven Lagerbring 2010
3- Anadolu Arkeolojisi
Pr. Veli Sevin İstanbul
2002
4- Büyük Türk Part Devleti Beg
murat Gerey İstanbul 2009
5- Doğu’nun Prehistoryası V.
Gordon Childe Ankara 2010
6-- İran Türklerinin Eski Tarihi Pr.Dr.Muhammed.Taki Zehtabi (Kireşçi)İstanbul
7- Iraklılar Yazılımı Kazım Mişan Bursa
2007
8- Türklerin Kaybolan Ataları Kazım Mişan Bursa 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder